Meme Kanseri ve Erken Tanı için Radyolojik Tarama Yöntemleri!
Meme kanseri Türkiye’de kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Her sekiz kadından biri meme kanserine yakalanmaktadır. Bir kadının meme kanseri nedeniyle hayatını kaybetme olasılığı ise %3’tür. Meme kanserinin en sık belirtisi memede fark edilen kitledir. Meme başında veya derisinde yeni gelişen çekinti, meme derisinde yeni oluşan değişiklikler ve meme başından akıntı da meme kanserinin belirtileri arasında yer almaktadır. Bu belirtilerden herhangi birinin tespiti için her kadının kendi muayenesini kendisinin yapması önem taşımaktadır. Böyle bir durum fark edildiği anda bir hekime başvurularak gerekli tetkiklerin yapılması gerekmektedir.
Meme kanseri için pek çok risk faktörü tanımlanmıştır. İleri yaşlarda olmak, genler, 12 yaşından önce adet görmüş olmak, 55 yaşından sonra menopoza girmek, değiştirilemeyen risk faktörleri arasında yer almaktadır. Özellikle BRCA1 ve BRCA2 olarak adlandırılan genlerin meme kanseri riskini belirgin olarak artırdığı tespit edilmiş olup, ailesinde meme veya over (yumurtalık) kanseri görülen kadınlar genler açısından test edilebilir. Diğer risk faktörleri arasında ise obezite, hormon replasman terapisi (menapozal hormonal terapi), doğum kontrol hapları, alkol, hiç çocuk sahibi olmamak, ilk doğumun 35 yaş sonrası gerçekleşmiş olması ve yoğun meme yapısına sahip olmak bulunmaktadır.
Meme kanseri, meme dokusundaki hücrelerin kontrolsüz olarak büyümesi sonucunda ortaya çıkar. Bu hücreler, elle muayenede yada görüntüleme yöntemleri ile tespit edilebilecek bir tümör oluştururlar. Eğer bu tümör etraf dokulara doğru büyürse ya da vücudun uzak alanlarına yayılırsa (metastaz) malign yada kanseröz denmektedir. Memede ele gelen her kitle yada mamografide saptanan her lezyon malign demek değildir. Aslında tespit edilenlerin çoğu benign yani iyi huyludur. Benign lezyon meme dışına yayılmayan, hayati tehdit oluşturmayan anormal büyümüş hücreleri ifade etmektedir. Radyoloji hekimleri olarak, yaptığımız ultrason, mamografi, manyetik rezonans (MR) tetkikleri sonucunda memede tespit ettiğimiz her lezyonu sınıflayarak değerlendiriyoruz. BI-RADS (Breast Imaging Reporting and Data System) sınıflaması olarak adlandırılan bu sınıflamada tamamen basit kistler gibi benign ve takip gerektirmeyen lezyonlardan, benign görünümlü ancak takip edilmesi gereken lezyonlara veya biyopsi veya çıkarılmak sureti ile doku tanısı gerektiren lezyonlara kadar uzanan bir spektrumda değerlendirme yaparak, hastalarımızın eline yazılı olarak tetkik sonucu veriyoruz.
Erken evredeki meme kanserlerinin çoğu elle muayene ile de herhangi bir belirti vermediğinden, meme kanserinin teşhisinde düzenli olarak yapılan taramalar çok önemlidir. Bu sayede meme kanseri, kanserli hücre henüz çok küçükken, meme dışına çıkmamışken ve kolaylıkla tedavi edilebilecek bir aşamadayken teşhis edilebilmektedir. Meme kanseri taraması için başlangıç yaşı ve hangi aralıklarla tarama yapılması gerektiği konusunda çeşitli görüşler bulunmakta, bu konuda araştırmalar devam etmektedir.
ACS (American Cancer Society-Amerika Kanser Derneği)‘nin meme kanserinin erken tanısında tarama ile ilgili önerdiği tetkikler mamografi ve meme kanseri açısından yüksek risk varsa manyetik rezonans görüntüleme (MRG)’dir. ACS, 2015 yılında meme kanseri açısından ortalama riske sahip kadınlarda erken meme kanseri taraması ile ilgili önerilerini yayınladığı kılavuzu güncelledi. Bu önerilere göre; ortalama riske sahip olan kadınlar, -ki bu grup kadınların çoğunu oluşturmakta- yıllık mamografi taramalarına 45 yaşından itibaren başlamalıdırlar. 55 yaşından itibaren iki yıllık taramaya geçebilirler veya yıllık taramaya devam edebilirler. 40-44 yaş aralığındaki kadınlar ise eğer isterlerse yıllık tarama mamografilerine başlayabilmelidirler. Taramalar kadının sağlığı iyi ise ve 10 yıldan daha fazla yaşam beklentisi olduğu müddetçe devam etmelidir. ACR (American Collage of Radiology-Amerika Radyoloji Koleji) ise mamografi taramalarının 40 yaşında başlamasını önermektedir. Tartışmalı olan bu konu üzerine, başlangıç yaşının ve tarama aralıklarının kadınların risk faktörlerine ve meme dokusunun yoğunluğuna göre belirlenmesi gerektiğini savunan görüşler bulunmaktadır. Kaliforniya Üniversitesi kişiselleştirilmiş tarama programını, yıllık mamografi taramaları ile karşılaştıracak bir çalışma planlamıştır. WISDOM (Women Informed to Screen Depending on Measures of Risk) adı verilen ve 2016 sonbaharında başlanması planlanan bu 5 yıllık çalışma, Patient-Centered Outcomes Research Institute (PCORI) tarafından 14.1 milyon dolar gibi ciddi bir ödenek ile desteklenmektedir.
Mamografi tetkiki için radyoloji bölümüne başvuran kadınlar mamografi çektirmek konusunda iki sebeple tereddüt etmektedirler. Bunlardan biri, meme dokusunun mamografi cihazının iki plakası arasına sıkıştırılması olup, sıkıştırma çekimin tanısal değerinin artması bakımından çok önem taşımaktadır. Yeterli derecede sıkıştırma (kompresyon) sayesinde özellikle yoğun meme yapısına sahip olan kadınlarda, dokuların birbirinden daha fazla ayrışması sağlanarak olası bir lezyonun görülme olasılığı artırılabilmektedir. Bu nedenle yeterli derecede sıkıştırma şarttır. Bu konudaki rahatsızlığı en aza indirmek ve lezyon tespit olasılığını artırmak için mamografi randevu tarihi adet başlangıcından 7-10 gün sonra, memenin en az hassas olduğu dönemde verilmektedir. Bunun yanı sıra mamografi cihazı X ışını kullanarak tanı sağlamaktadır. Ancak artık gelişmiş cihazlar olan dijital mamografi cihazlarının kullanılmaya başlanmasıyla alınan radyasyon miktarı çok düşük olmaktadır. Yurtdışında yapılan çeşitli çalışmalarda, tarama amaçlı mamografi ile meme kanserinden ölümlerin ortalama %20-40 oranında azaldığı görülmektedir. Bu nedenlerle kar/zarar oranı göz önünde bulundurulduğunda radyasyon nedeniyle mamografiden kaçınılması gereksizdir.
Meme kanseri taraması için kullanılan diğer bir tetkik ise manyetik rezonans görüntülemedir. Ancak MRG tarama amaçlı olarak tek başına kullanılmaz, mamografi tetkikine ilave olarak gerekli durumlarda kullanılır. MRG manyetik alan ve radyofrekans kullanılarak uygulanır ve X ışını içermez. İnceleme için hastaya damar yoluyla kontrast madde verilir. 2007 yılında ACS tarafından meme kanseri açısından risk taşıyan kadınlar için MRG kullanım önerileri yayınlanmıştır. Bu önerilere göre, 30 yaşında başlamak kaydıyla meme kanseri açısından yüksek risk (%20-25 ve daha fazla) altındaki kadınlar için mamografiye ilave olarak yıllık MRG taraması yapılmalıdır. ACS risk kriterlerine göre yüksek risk taşıyan grupta; bilinen BRCA1 veya BRCA2 gen mutasyonu, birinci derece akrabalarda bilinen BRCA1 veya BRCA2 gen mutasyonu (anne, baba, erkek yada kız kardeş, çocuk), 10-30 yaşları arasında göğüse yönelik radyasyon tedavisi almış olmak ve kendinde yada birinci derecede yakınlarında Li-Fraumeni sendromu veya Cowden sendromu bulunmak yer almaktadır. Orta dereceli (%15-20) risk taşıyan kadınlar ise MRG tetkikinin gerekli olup olmadığına doktorları ile konuşarak karar verebilirler. Orta risk taşıyan kadınlar arasında ailesinde meme kanseri hikayesi olan, daha önce meme kanseri geçirmiş olan, mamografide ileri derecede yoğun meme yapısına sahip olan kadınlar yer almaktadır.
Meme ultrasonu (US) ile inceleme ses dalgalarının yardımıyla gerçekleştirilmekte olup X ışını içermez. Meme ultrasonunun tek başına meme kanser taramasında yeri yoktur. Meme ultrasonu lezyon tanısında ve değerlendirilmesinde çok değerliyken, meme kanseri erken tanısı için tespiti çok önemli olan mikrokalsifikasyonları değerlendirmede yetersizdir. Mikrokalsifikasyonlar memedeki küçük kalsiyum depozitleridir. Şekil, sayı ve dağılımları ancak mamografide tespit edilebilir. Bu nedenle ultrason tarama amaçlı olarak sadece mamografiye ilave olarak kullanılabilir. Meme ultrasonu ile özellikle meme dokusu yoğun olan hastalarda olası bir lezyonun görülme olasılığı, sadece mamografi tetkiki ile değerlendirilenlere göre çok daha yüksektir. Bu nedenle yoğun meme yapısına sahip kadınlarda tam bir tarama yapılabilmesi için mamografiye ek olarak meme ultrasonunun da yapılması gerekmektedir. Meme ultrasonu ayrıca mamografide tespit edilen lezyonların içeriğinin belirlenmesinde en önemli tetkiktir. Tespit edilen lezyonun kistik veya katı (solid) olan içeriğini, kontur özelliklerini ve görünümünü değerlendirilerek o lezyon hakkında bir ön görüş oluşturmamızı sağlar. Genellikle mamografiden sonra yapılmakla birlikte, 30 yaşın altındaki kadınlarda, gebelerde, emziren kadınlarda muayenede kitle bulgusu varsa veya klinik olarak apseden şüpheleniliyorsa ilk olarak ultrasonografi yapılır. Eğer US bulguları tanı için yeterli değilse ve kanser şüphesi varsa, bu hastalara mamografi de çekilmelidir.
Meme kanserinin erken tanısında radyolojik tarama yöntemleri çok değerli olup aksatılmadan yapılması gerekmektedir. Bu tetkiklerin yanı sıra tüm kadınların memelerinin görünümü ve yapısı ile ilgili bilgi sahibi olması ve herhangi bir değişiklik fark ettiklerinde önemseyerek doktora başvurması çok önemli taşımaktadır. Bununla beraber, ele gelen pek çok sertlik yada lezyonun normal dokunun bir parçası veya benign yapıda olduğunu akılda tutmak, gereksiz yere endişe edilmesini önleyebilir.
Memede gelişen kanser başlangıçta çok küçük bulgular verebilir. Bu bulguların fark edilebilmesi için başta mamografi olmak üzere düzenli olarak elde olunan tüm radyolojik tetkikler, radyoloji hekimleri tarafından karşılaştırmalı olarak değerlendirilmekte, bir önceki tetkike göre oluşan bazı farklılıklar önem taşımaktadır. Bu nedenle lütfen eski tetkiklerinizi saklayınız ve tetkik yaptırmak için radyoloji bölümüne giderken yanınızda bulundurunuz.
Sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle..